Türkiye Sigorta Birliği Başkan Yardımcısı ve Maher Holding Sigorta Grubu Başkanı Ahmet Yaşar, Türk sigorta sektörü ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. CNBC-e kanalında konuk olduğu programda sektörün 2024 yılı performansı ve geleceğine dair önemli açıklamalar yapan Yaşar, büyüme rakamları, engeller ve ileriye dönük hedefler hakkında da bilgiler paylaştı.
Gayrisafi milli hasıla ile sigortacılık arasındaki ilişkiye dikkat çeken Yaşar, “Gayrisafi milli hasıla ne kadar büyürse sigortacılık da o kadar büyüyor. Küçülürse daha hızlı küçülüyor. Burada aslında yanlış bir korelasyon var. Böyle olmaması lazım. Çünkü işler kötüye giderken sigortanın daha değerli olması gerekir. Sigorta priminden tasarruf olmaz. Sigorta primi ile tasarruf olur. Cari açığı ortadan kaldırabilmek, cari açıkla mücadele edebilecek uzun soluklu, nitelikli sigorta fonlarıyla, bireysel emeklilik fonlarıyla, tasarruflarla artırılacak sigorta fonlarıyla mümkün olabilir. Biz inanıyoruz ki önümüzdeki dönemde ülkemizin gayri safi milli hasılasının büyümesi arttıkça sigortacılık daha da ivmelenecek ve daha büyük fonlara ulaşacağız” dedi.
Yaşar, Nisan sonu itibarıyla sektörün toplamda 258 milyar liralık bir üretim gerçekleştirdiğini aktararak “258 milyarın 230 milyarlık kısmı hayat dışı sigortalardan, 28 milyar civarındaki rakam da hayat sigortalarından geliyor. Yine geçtiğimiz ay Bireysel Emeklilik Sistemi’ndeki fonlarımız 1 trilyon barajını geçti. Dolayısıyla sigorta sektörü reel anlamda büyümesini devam ettiriyor. Yani nominal olarak yüzde 90’larda büyüsek de reel olarak yüzde 11-12 civarında bir büyümeyi gerçekleştirmiş durumdayız. Yine geçtiğimiz yıl, son 10 yılın en yüksek penetrasyon rakamına ulaştık ancak sigorta sektörünün bulunduğu nokta hak ettiğimiz yer değil. Son 20 yılda yaklaşık 2 milyar dolardan ortalama 20 milyar dolarlara gelen bir sektörden bahsediyoruz. Yine de Türkiye ekonomisinin (dünyadaki yeri değişse de) 16 ila 20’nci sıralarda olduğunu düşünürsek, sigorta sektörü olarak dünyada 37’nci sıradayız. En azından ilk 20 içerisinde olmamız gerek. Bunun için bir çaba içerisindeyiz” açıklamalarında bulundu.
Sektörün önündeki engellere de değinen Yaşar, “Şimdi bir takım mevzuata dair engeller vardı. Bunlar yavaş yavaş aşılıyor. Bina Tamamlama Sigortası Genel Şartlarımız yayınlandı. Onunla ilgili birtakım düzenlemeler, Sigorta Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurulumuz ve Türkiye Sigorta Birliğimizin de büyük çabalarıyla gerçekleşiyor. Bunun dışında gelirin artması önemli. Bu konuda Türk sigorta şirketleri tüm finans alanında, bankalarda olduğu gibi aslında çok iyi ürünlere ve çok iyi teknolojik altyapılara sahip. Dolayısıyla bizim aslında ürün çeşitliliği ve ürünlere erişim açısından çok fazla bir problemimiz yok. Ancak zorunlu sigortaların dışındaki sigorta ürünlerimizde sigortalılık oranı çok yüksek değil. En azından beklediğimiz oranlarda değil. Bizim gelişen bir ülke olarak bu oranları daha da yükseltmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
Afetlerin sayısının ve sıklığının arttığına dikkat çeken Yaşar, sigorta sektörünün bu gerçeğe göre biçimlenmesi gerektiğini vurgulayarak “Eskiden uzak olan riskler artık yaşanıyor. Onlara uzak bir riskti ama seller Almanya’yı da perişan ediyor. Bir çöl ülkesi olduğunu düşündüğümüz yerlerde sel baskınları söz konusu oluyor. Kasırga, hortum vs. artık Türkiye’de de görülüyor. Dünya’da afetlerin hem sayısı hem sıklığı hem de şiddeti artıyor ve giderek daha çok zarar veriyor. Dolayısıyla tüm bu süreçlerde bizim sigorta enstrümanından da faydalanmamız gerekiyor. 11 ili vuran depremlerde 103 milyar dolarlık bir ekonomik hasarla karşı karşıya kaldık. Bunun sadece 5 milyar dolarlık kısmı sigortalı hasardı. Halbuki aynı dönemde dünyada 380 milyar dolarlık ekonomik hasar gerçekleşti ki Türkiye de bunun içerisinde. Bunun 118 milyar dolarlık kısmı yani yüzde 30’u sigortalı hasar. Türkiye’yi çıkarttığımız zaman, yüzde 40’a çıkıyor dünyadaki sigortalı hasar oranı. Ülkemiz sigorta enstrümandan yeterince faydalanamıyor. Halbuki biliyorsunuz hem geçtiğimiz hem yıl hem bu yıl, bütçeden 1,8 trilyon lira, 11 ili sarsan deprem için kaynak ayırmak zorunda kalındı. Yani aslında biz sigorta primlerinden kaçınmış olmuyoruz. Vergilerle yeniden bu zararı üstlenmek zorundayız vatandaşlar olarak. Bunu sigorta olarak üstlendiğimiz takdirde hem reasürörlerin, yabancıların bu zarara ortak olmalarını sağlamış oluyoruz hem de bütçelenebilir, öngörülebilir bir durum ortaya çıkıyor” dedi.
Yaşar, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Zorunlu Afet Sigortası hakkında yaptığı açıklamaları da değerlendirdi. “Gölcük ve Marmara depremlerinden sonra, DASK konusu gündemimize gelmişti ve yapılan yasal düzenlemelerle 2000 yılından bu yana da hayatımızda” diyen Yaşar, şöyle devam etti: “Orada önce deprem sigortası zorunlu olarak uygulanmaya başladı. Her ne kadar kurumunun adı Doğal Afet Sigortaları olsa da bugüne kadar deprem sigortasına ve binalar için teminat sağlamaya bağlı kaldılar. Şimdi tabii mesela Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere zaman zaman birtakım şikayetler geliyor. Orada sel riski daha büyük deprem riskine göre. Dolayısıyla ‘Biz bu zorunlu sigortayı yaptırıyoruz ama evimizi sel bastığında ihtiyari konut sigortamız yoksa biz bu zararımızı karşılayamıyoruz’ deniyor. Bu durumları ve artan doğal afetleri de dikkate alarak DASK’ın Zorunlu Afet Sigortası’na yani ZAS’a dönüşümü konusunda birtakım çalışmalar başlatılmıştı. Bu çalışmalar henüz tamamlanmış değil. Yani ikincil mevzuatı düzenlenmiş değil. Aynı zamanda bu düzenlemeler yapıldıktan ve kanun çıktıktan sonra da sigorta şirketlerinin de buna göre pozisyon alması lazım. 1 Temmuz’a kadar bunun yetişip yetişmeyeceği hususunda endişelerimiz var. Bir de eski DASK ile yeni ZAS arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi lazım. Biz Türkiye Sigorta Birliği ve sigorta sektörü olarak sadece deprem değil; sel, heyelan, çığ, dolu gibi diğer doğal afetlerin de teminat kapsamına alınmasını istiyoruz. Dolayısıyla bu düzenlemenin faydalı olacağını düşünüyoruz ama zamanlama açısından birtakım endişelerimiz var. Yoksa yerinde bir uygulama olacak.”
Türkiye Sigorta Birliği’nin çok eski ve Türk sigorta sektörünün öncüsü konumunda bir kuruluş olduğuna vurgu yapan Yaşar, “18 Nisan’da genel kurulumuzu yaptık ve Sayın Uğur Gülen’in başkanlığında yeni bir yönetim kurulu oluştu. İkili bir yapı var; hem hayat dışı sigortalarda ilgili bir yönetim komitesi hem de hayat, emeklilik sigortaları ile ilgili bir yönetim komitesi var. Onların başkanları ve başkan yardımcıları da yönetim kurulunu oluşturuyor Uğur Bey’le birlikte. Beş ana başlık belirledik. Bunların en başında tabii deprem konusu var ki gerçek bir beka sorunu olabilecek bir konu. Bina Tamamlama Genel Şartları’nın yayınlanmasıyla birlikte kentsel dönüşüm konusunu öne alıp deprem konusunu hep birlikte çözmemiz lazım. Depremin dışında eğitimi ana konu olarak gündemimize aldık. Sigortalılık oranının artırılması da ana konularımız içerisinde ve tabii ki sürdürülebilirlik. Tabii uzunca süredir sigortacıların çok fazla vaktini alan trafik sigortası var. Orada da açıkçası biz onu biraz gündemin arka planına iterek bu dört ana başlığın içerisine almıyoruz ama tabii görmemezlikten de gelemiyoruz” dedi.
Gelecek dönemde Türkiye Sigorta Birliği’nin sadece sigorta şirketleriyle düzenleyici otorite arasında evrak takibi yapan bir kurum olmaktan çıkacağının altını çizen Yaşar, “Sigortacılık sürekli gündemde, riskler değişiyor, iklim değişikliği sürekli değişiyor. Her şey değişiyor. Sigorta bir şekilde olmaya devam ediyor, biz de bu varoluşa yönelik öncü vizyoner rolümüzü ortaya koymaya çalışacağız” ifadelerini kullandı.
Maher Holding olarak önleyici sigortacılık konusuna önem verdiklerini aktaran Yaşar, “Sigorta şirketleri zarardan sonra zararı tazmin ediyordu. Önleyici sigortacılık fonksiyonunu biraz daha öne çıkardık. Zaten bizim işimiz zarardan sonra sigortalı zararları tazmin etmek. Bu işin en kolay tarafı. Biz şimdi daha çok önleyici sigortacılık fonksiyonuyla bu zararlar ortaya çıkmadan nasıl engellenebileceğine odaklandık. Onun dışında tabii az önce de konuştuğumuz gibi sigortacının bir de fon yönetimi, fon oluşturma tarafı var. Dolayısıyla biz önleyici sigortacılık, zararı tazmin etme ve fon oluşturma şeklinde bakış açımızı yeniledik; çağa uygun bir hale getirdik” şeklinde konuştu.
Amerika’da sigortacıların artık sürücüler için skor kullanacağını söyleyen Yaşar, Türk sigorta sektörünün aslında çok ilerde olduğunu hatırlatarak “Tramer (Trafik Sigortaları Bilgi Merkezi) diye başlayan, sonra Sigorta Bilgi Merkezi olarak devam eden uygulamalarla biz iyi sürücü ile kötü sürücü ayırmak için yıllardır çalışıyoruz. Özellikle trafik sigortalarında serbest tarifeyi bu kadar gündemde tutmamızın sebeplerinden bir tanesi de o. Fakat burada zaman zaman özellikle şoför esnafının bağlı olduğu sivil toplum kuruluşlarının baskıları oluyor. Mesela yılda 13 kere kaza yapan ve bunu 13 yıldır sürdüren sigortalılar var. Dolayısıyla onların sigortasını yapmayarak sistemden bertaraf edilmesi ya da iyi sürüş eğitimleri verilerek sürüş tekniklerini geliştirmeleri lazım. Ancak sistem sizi belli bir yerde durduruyor ve aslında iyi sürücülerin bu kötü sürücülerin risklerinin de primlerine ortak olmasına yol açabiliyor. Biz bu konuda farklı düşünüyoruz. Sanıyorum Amerika’da da bu uygulamayı getiriyorlar. Sigorta Bilgi Merkezi dünyada örneği olmayan, uniq ve çok önemli bir yapı. Dolayısıyla bu bilgiye bizim gibi erişme şansları olmadığı için birtakım varsayımlarla, puanlarla buraya erişmek istiyorlar. Sigorta Bilgi Merkezimizin de bu manadaki çalışmasının birtakım mevzuatsal düzenlemelerle iyileştirilmesi lazım” dedi.
Sigorta primlerinin varlık artışıyla değiştiğine de aktaran Yaşar, “Sektördeki prim fiyatları çok artmadı. Reasüranstaki gelişmeler sebebiyle yangın fiyatlarındaki artışı bir kenara koyarsak, aslında insanların ve işletmelerin varlık değerleri arttı. Yatırımlar arttıkça varlıklar da arttı ve bu durum primlerin de yükselmesine yol açtı. İşletmelerin ve insanların varlık değerleri arttı. Hem enflasyon etkisi hem de döviz kurunun etkisiyle… Dolayısıyla yatırımlar arttıkça da varlıklar artıyor. Bizim çarpan fiyatımız değişmese de primler büyüyor” ifadelerini kullandı.