Uluslararası yönetim danışmanlık firması McKinsey, yakın zamanda yayımladığı bir makalede otonom araçların oto sigortasına yansımasını ele alınca, ortaya küresel otomobil pazarını ilgilendiren bir tablo çıktı. “Bağlantılı Dönüşüm: ABD Oto Sigortasının Geleceği” isimli makalede üç önemli riskin sektörü zorlayabileceğine işaret ediliyor. Bunlar şöyle:
– Pazar büyüklüğünde kayıp yaşanması.
– Yeni bireysel sigorta ürünlerine ihtiyaç duyulması.
– Bazı sorumluluk ürünlerinin ticari ürünlere kayması.
Bu risklerin her birini incelemeden önce otonom araçların sigorta sektöründe genel olarak nasıl bir değişim ve dönüşüme yol açabileceğine bir bakalım.
Mobilitenin ve küresel otomobil sigortasının geleceğinin bir dizi faktörden etki alması hayli mümkün. Özellikle bazı teknoloji akımları ve sektörde bunlara bağlı olarak yaşanan değişimler, bu alanın geleceğine dair bazı ipuçları verebilir ki aslında McKinsey’in hazırladığı rapor da bu ipuçlarına işaret ediyor. Rapora geçmeden önce gelecekte otomobil sigortasını etkilemesi beklenen konulara değinelim.
Teknolojinin otonom araçlardaki iz düşümü: Teknolojide yaşanan gelişmelerle yenilenen ve ilave özelliklerle donatılan otonom araçlar, beklendiği üzere gelecekte daha çok trafikte olabilir. Bu noktada sürücü hatasının aza inmesi ve halihazırda yaşanana kazaların ya yok denecek kadar az olması ya da güvenli sürüşün artması bekleniyor. Bu durum, otonom araçların sigorta gereksinimlerini ve sorumluluklarını farklılaştırabilir. Yine otomobil sigorta primlerini ve taleplerini de etkileyebilir.
Veri analitiği ve telematik: Sigorta şirketleri, sürücü davranışlarına dayalı olarak daha fazla kişiselleştirilmiş poliçe sunabilmek adına telematik ve veri analitiği kullanıyor. Bu alandaki gelişmeler, sürücülerin gerçek zamanlı verilerinden daha fazla yararlanılmasını beraberinde getirebilir. Sigorta şirketi böylelikle daha doğru fiyatlandırma ve risk değerlendirmesi yapabilir.
Paylaşılan mobilite ve abonelik modelleri: Paylaşılan mobilite hizmetleri ve otomobil abonelik modellerinin artması, bireylerin otomobil sahipliği konusundaki tercihlerini etkileyebilir. Bu durum da sigorta taleplerini ve sigorta türlerini değiştirebilir.
Çevresel faktörler: Sürdürülebilirlik ve çevre dostu ulaşım modellerine olan talep arttıkça, bu yöndeki gelişmeler sigorta şirketlerini etkileyebilir. Elektrikli araçların yaygınlaşması ve yeşil mobilite projeleri, sigorta sektörünü değiştirebilir.
Blockchain teknolojisi: Sigorta süreçlerini ve veri paylaşımını daha güvenli ve şeffaf hale getirmek maksadıyla blockchain teknolojisinin kullanımı artabilir.
Yapay zeka ve ileri analitik: Sigorta şirketleri, yapay zeka ve ileri analitik kullanarak daha hızlı ve etkili kararlar alabilir. Böylecer poliçe değerlendirmesi, talep işleme süreçleri ve müşteri hizmetleri gibi alanlarda iyileştirme sağlanabilir.
Yapay zeka ve ileri analitik: Sigorta şirketleri, yapay zeka ve ileri analitik kullanarak daha hızlı ve etkili kararlar alabilir. Böylecer poliçe değerlendirmesi, talep işleme süreçleri ve müşteri hizmetleri gibi alanlarda iyileştirme sağlanabilir.
Elektrikli ve bağlantılı araçlar, sigorta sektörünün başta prim belirleme ve hasar süreçleri olmak üzere birçok alanını da olumsuz etkileyebilir. Bu alanlar şöyle sıralanabilir:
Risk profili değişiklikleri: Elektrikli araçlar, genellikle içten yanmalı motorlu araçlara kıyasla daha düşük bir risk profiline sahip oluyor. Elektrikli araçların daha az parça içermesi ve genellikle daha güvenli sürüş koşulları yaratması, sigorta şirketlerini risk değerlendirmelerini temelden değiştirmeye zorlayabilir. Bu durum, primlere yansıyan maliyetleri ve poliçe fiyatlarını da değiştirebilir.
Servis ve onarım maliyetleri: Elektrikli araçlardaki farklı teknolojiler ve parça maliyetleri, hasar durumlarında onarımlar için farklı bir maliyet yapısı oluşturabilir. Böyle bir durumda da şirketler bu maliyetleri göz önünde bulundurup hasar süreçlerini gözden geçirmek zorunda kalabilir.
Otonom araçlardaki kaza olasılığı: Otonom araçlar, sürücü hatası nedeniyle meydana gelen kazaları azaltsa da bu araçlarda yaşanabilecek teknik sorunlar veya yazılım hataları nedeniyle oluşabilecek kazalar, yeni türde sorumlulukları ve sigorta taleplerini ortaya çıkarabilir.
McKinsey de yayımladığı “Bağlantılı Dönüşüm: ABD Oto Sigortasının Geleceği” isimli makalede, otonom araçlara yönelik sigorta sektörünün yakın zamanda yaşayacaklarına dair, üstte genel hatlarını belirlediğimiz etkenlere paralel tespitler içeriyor. Otonom, elektrikli ve bağlantılı araçların prim belirleme sürecinden hasar tespitine kadar birçok alanda sigorta sektörünü dramatik olarak dönüştüreceği makalenin ana fikri.
Makalede, mobilitenin ve küresel otomobil sigortasının geleceği ele alınıyor ve “otonom sürüş, bağlantı ve yerleşik telematik ile elektrikli araçlar” öne çıkan üç teknoloji trendi olarak belirtiliyor. Ayrıca bu teknolojilerin Orijinal Ürün Üreticisi (OEM)” ve sigorta şirketleri için heyecan verici yeni bir iş dinamiğini de şekillendireceği aktarılıyor. İşte bu bağlantılı araç ve yerleşik telematiklerin kullanıma sunulması, OEM’lerin müşteri ve araç verilerine her zamankinden daha fazla erişime sahip olması anlamına da geliyor.
Makaleye göre, 2030 yılına gelindiğinde oto sigorta pazarının üçte ikisi, kendine özgü sigorta ürünleri gerektirmesi kesin olan L0* veya L1* seviye otonom araçlardan oluşacak. Ayrıca mevcut koşullar devam ederse, piyasadaki doğrudan yazılan primlerin değeri 2021’de yazılan 260 milyar dolardan 2030’a kadar yaklaşık 390 milyar dolara ulaşacak. Ancak bağlantılı teknolojinin hızlanmasıyla sigorta risk havuzunun boyutu ve yapısı önemli ölçüde değişebilir. Bazı sigorta kanallarında ise sorun yaşanması çok olası. Bunlar da makalede şöyle sıralanıyor:
Dağıtım kanalı: Artan bağlantılı araç sayısı ile sigorta da dahil olmak üzere araç içi hizmetler ve ürünler artacak. Sigortacıların üstte de bahsi geçen “Orijinal Ürün Üreticisi (OEM)” ile iş birliğine gitmesi kaçınılmaz olacak. Bu da müşteri verilerine erişim ve doğrudan tüketiciye araç satışları ile sigorta pazarını OEM’lere açabilir.
Pirim belirleme ve fiyatlandırma: Bağlantının artmasıyla birlikte, “arabayı nasıl kullanıyorsan öyle öde” ve “kullanıma dayalı sigorta” ürünleri ya da benzerleri ortaya çıkacak. Bu noktada muhtemelen değişimi yönetebilen sigorta şirketleri tercih edilecek.
Hasar süreçleri: Günümüzün dünyasında dahi hasar süreçlerinin yönetimi karmaşık. Mobilitenin geleceğinde sigortacılar, gerçek zamanlı, doğru veriler sağlayan kameralar ve sensörler gibi bağlantı ve telematik teknolojileri aracılığıyla hasar sürecini sadeleştirebilir. Yapay Zeka (AI), bu verileri yorumlayarak hasar taleplerinin kusursuz bir şekilde ele alınmasına olanak tanıyacak.
Bu faktörler ve daha fazlasını hayata geçirmek isteyen sigorta şirketleri, daha inovatif ve müşteri odaklı çözümler geliştirmek zorunda. Sigorta şirketleri, bu değişimlere ayak uydurabilmek adına teknolojik altyapılarını da güçlendirmeli. Birçok alanda olduğu gibi sigortacılıkta da görülüyor ki teknolojiyi yakalayan kazanacak!
*L0-L1 araçlarında sürücü destek sistemi özelliği çok az bulunuyor. L2 araçlarda sürücü destek sistemi daha fazla iken L3 araçlar ise koşullu otomasyona sahip. L4 ve L5 araçlar da tam otomasyon özelliği ile donatılıyor.